“Kuş gibi özgür” mü acaba?

Hapishanede geçen bir film sahnesi düşünün, filmin esas oğlanı hapishanenin duvarları kendi boyunun 5 katı olan orta bahçede volta atıyor. Bir an duruyor ve başını kaldırıyor yukarı. Güneş alıyor gözünü. Elleriyle gölgelik yapıyor gözlerine, alnına koyarak. Sonra bir parça bulutun arkasına gizleniyor güneş. Bu sırada gözleri kamaşmış, işaret parmaklarını ortadan ikiye kıvırıp ovalıyor gözlerini. Hava açık, gök mavi. Kuşlar görüyor sağa sola kanat çırpan, nispet yapar gibi takla atan, iç geçiriyor adam, önce kuşların hareketine dalan gözleri ve sonra hayaller. Yönetmen bağırıyor o sırada kestiiiiiiiik. Tam da istediği gibi oldu sahne; tutsak adam, taklacı kuş ve özgürlüğü tepedeki kuşların kanatlarına yükleyen bakışlar.

Hapishanede geçen filmlerden konu açılmışken Türk Sineması’nın bence iki önemli baş yaptı Tatar Ramazan ve Uçurtmayı Vurmasın’lara emek verenlere de selam olsun.

Yönetmenlerin en sevdiği özgürlük imgesi, şairlerin en sevdiği benzetmelerden biri, günlük hayatta özgürlükle ilgili en sık kullandığımız cümlelerden biri “kuş gibi özgür olmak”. Hiç düşündünüz mü kuşların özgürlüğünü? Özgür olup olmadıklarını ya da kuşları neden özgür olarak gördüğümüzü?

Kuşların özgür olduğunu düşünmemiz ya da düşünmeden kabul etmemiz, kuşların hareket alanına müdahale edemediğimizden mi acaba? Onların hareket alanlarında istediğimiz zaman, istediğimiz kadar, istediğimiz şekilde hareket edemediğimiz için mi? Yani aslında karşımızdakinin ne yapabildiğinden çok bizim ne yapamadığımız mıdır bizim kendimiz dışındakilerin özgür olup olmadığının kararını vermemizi sağlayan düşünce? Bilmem belki öyledir. Ama öyleyse eğer, bu durumda insan kendi hareket alanı içinde kalan canlıların özgürlüğünü kısıtladığını kabul mü etmiş oluyor? Yani kendi hareket alanımız içinde kalan diğer canlılar için bir hapishane ortamı mı yaratmış oluyoruz?

Özgürlük, hürriyet ve erkinlik kelimeleriyle eş anlamda kullanılabiliyor. Hürriyet, hür olma durumu yani istediğini istediği zaman istediği kadar yapabilme durumu, herhangi bir şarta veya kısıtlamaya bağlı olmamak. Diğer yandan kökü erk yani güç olan erkinlik kelimesinin özgürlükle bir olması ne büyük trajedi. Güçlü olmadan özgür de değilsin diyebilir miyiz? Bu bağlamda hangi gücüyle özgürlüğü temsil ediyor acaba kuşlar?

Bu soruyu sorduğum bir arkadaşım, uçabildikleri için özgürlük kuş gibidir dedi. Sonra konuşurken sineklerin de uçabildiğini ama sinekleri özgürlükle ilişkilendirmediğimizi de konuştuk. Bir sineğin özgürlüğü, çabuk bir el hareketi kadar. Yani acaba konu ilk söylediğimden hareketle, aslında onların ne yapabildiklerinden çok bizim onlara ne kadar müdahale edebildiğimizle mi ilgili? Bilmem belki öyledir. Belki de değildir bakalım bakalım. Uçmak, eski Türkçe’de cennet yerine de kullanılan bir kelimeymiş yine bu sohbette öğrendim. Her şeyin istenildiği zaman, istenildiği kadar yapılabileceğine inanılan cennet. Acaba özgürlüğü hem cennetle hem de kuşlarla bağdaştırmamızın nedeni uçmak mıydı? Fiyuuuvv ne dolaylı aktarma. Bir benzetme yaparken bu kadar derin düşünülüyor mu emin değilim. Belki de düşünüyordu eskiden insanlar kim bilir.

Bu yazıyı okuyanlar yapacak hiç işin kalmadı kuşların neden özgür olduğunu düşündüğümüzü mü sorguluyorsun, bu kadar mı işsiz Aykut diyebilir. Demeyenler de şu cümleyi okuduktan sonra evet ya ben ne okudum diyebilir 😊 Aslında ne işsizim ne de kafayı çizdim 😊 Sadece sakin bir Cumartesi akşamı aktivitesi. Hayır tabiki, kuşlar değil aktivite: Soru sormak. Bu ve başka bir sürü soru. Bu soruların cevabını bilmiyorum, bilmekle de çok ilgilenmiyorum. Sormak ve sorduğuna yanıt aramak. Bu yolculuk, cevaptan daha güzel ve keyifli ve anlamlı. Soru sormak, sorduğun soruya yanıt bulmaya çalışırken aklına gelenler, zihninde canlananlar var ya işte o yolculuk. Merak etmek, soru sormak insanı hayatın içinde diri tutan en basit ama en etkili yöntemlerden biri. Deneyin bakalım sizde de aynı duyguları uyandıracak mı? 

Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir